Tarihin
çöküş dönemlerinden birinde yaşadığımız kesinleşti. Bu durumda, faşizmler ve
engizisyonlar tavan prim yapar toplum nezdinde. Şimdilerde de, Yunanistan’da
benzeri süreçler yaşanıyormuş:
“AME/C18
isimli yeni örgüt, gerektiği zaman şiddet kullanmaktan kaçınmayacağını ve
‘demokrasiye savaş açtığını’ açık bir şekilde duyuruyor. Örgüt, son zamanlarda
dava süreçleri ile başı dertte olan Altın Şafak’ın sokaklarda bıraktığı boşluğu
doldurmak üzere de, yoğun çaba içerisine girmiş durumda.”
Zamanında,
Almanya’da SA vardı, onun yerini SS aldı.
Bizde de
zamanında, adını vermeyeceğimiz uç milliyetçi ve şeriatçı şiddet uygulayıcı
gruplar vardı. Şu sıralar, onlar da başka formlara girmiş durumda.
En
önemli durum ise, Doğu Avrupa’da eski komünizme yeniden ilgi doğarken, Batı
Avrupa’da uç milliyetçiliğe kayma yaşanması. Bizce bu, aynı politik polarizasyonun göstergesi.
Bizce bu
durum, Hitler’in iktidara el koymasından önce, sosyalist-komünist oy oranı ile
nasyonel sosyalist oy oranının kabaca eşit noktaya gelmesi sürecidir.
Özellikle
vurguluyoruz:
Aynı
zamanda bizce, Stalin-Hitler totaliter eşdeğerliği hiç olmadı. Alman
sosyalistleri ve komünistleri ile Rus reel sosyalistleri başka yollarda
ilerlediler. Rosa Luxemburg, parti diktasını o daha gerçekleşmeden öngördü
örneğin. Rusya, köylülükten gelip devrim yaptı örneğin. Almanya, çok geç veya
hiç sömürgecileşemedi örneğin.
Ara
şerh: Yani, her ülkenin kendi
kapitalizm-n’ini gerçeksemesi süreci, kendine özgüdür. Bu nedenle, Marx’ın
devrimin gerçekleşeceği ülkeler kestirimleri tutmadı. Artı, Dünya Sistemi’ciler
bile nedense, AB ülkelerinin 1300-1700 arasındaki önkapitalistleşme /
koloniyalist kapitalistleşme aşamalarını numaralayamamışlıkları, epistemik bir
absürdizmdir bu açıdan. En son olarak da biz, ek olarak 1945 ertesinde, bir
post-kapitalizm ve 2. Sanayileşme kültürel modu ve momenti olarak, Homo
Posterus’un doğması (ve koşutunda Homo Sapiens’in sürmesinin aşırı riskte
olması) süreçlerinin, metamorfozlanmış
bir post-meta-kapitalist süreç olarak (o da belki, illa ki kapitalizm
kullanılacaksa yani) ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Ya da post-4-modern dönemdeyiz
2011-Wikileaks’ten beridir (Arap Baharı veya IŞİD veya Suriye Savaşı’ndan
beridir değil yani).
Burada
asıl sorun, demokrasi geleneğinin AB ülkelerinde bile zayıflığı. 1789
Devrimi’ni yapan Fransa’da kadınlar ancak 1945’te oy hakkı aldı örneğin.
Bugünkü ekonomik göçmenler, eski köleler ile eşdeğer örneğin. Son140 yıllık
sol-sağ ayrıım geleneği, hep sahte ve sahtekarca oldu örneğin: Hitler’le
çalışmış (hesapça sosyal demokrat ama aslında ‘abwehr’ci) von Papen ve Adenauer
gibi, 1970’lerin sonunda İsrail’e atom bombası teknolojisi veren sosyalist
Mitterand gibi, 2001 sonrasında ABD kuçuluğu yapan Blair gibi…
Nasıl ki
bugünkü şeriatçılar dini bitirdiyse, eski ve yeni milliyetçiler de faşizmi
tüketiyorlar. Çökmeden önce, 10 yıl ağır
zulüm eylerler ama, o kesin…
Hitler,
iktidarda 9 yıl dayandıydı.
Çıkış:
Bugünkü
Batı ve Kuzey Avrupa’daki % 20’lik göçmen oranının, neo-faşizmi besleyen en
önemli öğe olduğunu anımsatarak, bu metni bağlayalım. Bizdeki yeni Suriyeli
düşmanlığı da, var olan eski iç
düşmanlıklara benzin döküyor (domino etkisi yapıyor), onu da belirtmiş
olalım.
Yani,
taa İtalya faşizminden beridir, her kültürün
kendi faşizm yolu ayrı oluyor, bu kesin.
(21 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder