Sokak
Mobilyaları, Oktay Güzeloğlu’nun bir kitabı: Kendisinin tanıdığı İstanbul
serserilerini, evsizlerini, düşkünlerini
anlatıyor.
Onun
öyküleri, genelde 1990 öncesine, yani İstanbul’un jentrifikasyonu ve yeni
talanı döneminin öncesine ait. 1995 öncesinde, İstanbul’da evsiz ve çöpten
yemek yiyen sayısı çok-çok azdı. Zaten o kadar insanı doyuracak çöp de yoktu.
Yani zenginleşme ve fakirleşme, İstanbul’da / Beyoğlu’nda 1995-2005 arası, en
polarize dönem oldu, 1983-2017 arası neo-liberal dönem için.
Güzeloğlu,
anlattıklarını doğrudan gözlemiş ama onlar lümpen proleter ise, kendisi daha
çok bohem çizgideyken onları gözlemiş. Hırsız-yazar Mehmet Kartal ise, kendisi
yaşadıklarını doğrudan yazdı ve anlattı. Hızlı yaşadı, genç öldü, cesedi
yakışıklı mıydı bilemem.
Fakirmeczup,
Oktay Çetinkaya’nın İnstagram sayfasının adı: Kendisinin tanıdığı, İstanbul’un
en alttakilerini anlatıyor. Fotoğraflar ve öyküler, 2013-2017 arasına ait.
Çetinkaya’nın
kağıt çöpçülüğünden gelen biri. Sonradan sınıf atlama / yükselme ile kitapçı
dükkanı oldu. Kendisi hakkında yapılan bir belgesel onu ulusal alanda ünlü
yaptı.
Kuburkent
İstanbul, Reha Ülkü’nün ‘ulkureha’ başlıklı İnstagram sayfasındaki 200 kadar
fotoğraftan oluşuyor. İstanbul’un / Beyoğlu’nun çirkin yüzünü özellikle kopya
ve temsil ediyor.
Reha
Ülkü, ‘fakirmeczup’ sayfasında bir ‘tutunamayan’ olarak var. 5 matbu kitaplı ve
internette yılda 1 milyon okunuyor olmayı, tutunamayan bir statü saymadığı
için, kendisi aynı düşüncede değil.
Güzeloğlu
1956, Çetinkaya 1970, Ülkü 1960 doğumlu.
Murat
Belge, her nedense bir sosyoloji eseri yerine, aynı konuyu anlatan bir romanı
yeğlediğini söylemiş zamanında. Sonra da oturup, asıl adı ‘Güncellikten Tarihe’
olması gereken, ‘Tarihten Güncelliğe’yi yazmış.
Bu; Benjamin,
Lukacs, Brecht ve Adorno’dan oluşan estetikçi 4’lüsünün (bilerek ‘kare ası’
demiyoruz, onlardan önce Huizinga var çünkü), popüler kültür ürünleri üzerinden
kültürel antropoloji ve politik tarih yorumlama yolu demek.
Lümpen
proleteryayı anlatmak, burjuvalara kaldığı için olay, hayvanat bahçesinde
doğup, doğal / içgüdüsel olarak yavru bakamayan gorilin yavrusunu tutması
kabilinden oluyor ancak. London, Gorki, Traven gibi proleter entellektüeller
varken bile, onların konuyla ilgili ve içeriden gözlemci sözlerine bile pek
kulak asılmıyor.
Güzeloğlu
ve Çetinkaya da, lümpen proleteryayı melodram dozunda anlatabilmişler ancak.
Bizce, şu nedenle: Sınıfsal yabancılaşma yaşamışlar, civcivin kabuğuyla
yabancılaşma yaşaması gibi.
Ülkü
ise, en başından beridir sosyoloji / bilim / kültürel antropoloji tarafında yer
aldığı için, belgesel tadında seyrediyor. İstanbul’un % 5’i olan Beyoğlu’nun %
10’unu birebir kayıtlıyor ve aktarıyor, gündelik yaşamın kültürolojisi bakış
açısından.
Bu 3’ünü
birbiriyle karşılaştırma’yı / karşıtlaştırma’yı ve kendi epistemik-sınıfsal-konum’unu seçmeyi sevgili kari’ye bırakıyoruz.
(15 Haziran 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder